Biyolojik Savaşın Tarihçesi ve Ülke Programları
Biyolojik savaş yaklaşık 2500 yıldır sürdürülmektedir. Biyolojik savaş ajanlarının iletim ve silah haline getirilme teknikleri, veba kurbanlarının mancınıkla fırlatılmasından, enfekte giysilerin, böcek vektörlerinin ve özel silah sistemlerinin bilinçli kullanımına doğru evrilmiştir [1]. 18. yy sonlarına doğru Louis Pasteur ve Robert Koch tarafından modern mikrobiyolojinin temelleri atılmış, yaptıkları çalışmaların bir sonucu olarak mikroorganizmalar laboratuvar ortamında üretilmeye başlamıştı. Bu durum mikroorganizmaların çok miktarda üretilmesi ve öldürücü amaçla kullanılmasının önünü de açmıştır [2]. İşin tehlikeli boyutu kısa sürede fark edilmiş ve biyolojik silahların kullanımını yasaklayan iki uluslararası anlaşma ile bu durum kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Ancak, bu konudaki antlaşmalar iyi niyetle yapılmış olsa da, hiçbir kontrol ve izleme mekanizması içermemesi nedeniyle biyolojik silahların geliştirilmesini ve kullanılmasını engelleyememiştir.
Alman ordusu, Birinci Dünya Savaşı sırasında biyolojik silahları kullanan ilk ordu oldu. Bu durum savaştan sonra, kalıcı bir barış sağlanamaması, II. Dünya Savaşı'ndan çok önce biyolojik savaş programlarının başlamasına neden oldu [1,3]. II. Bu dönemde biyolojik silahların askeri açıdan büyük ölçekli üretimi ve geliştirilmesi başlamıştır. Bu amaçla ABD, İngiltere, Kanada, Almanya, Japonya ve Sovyetler Birliği gibi çeşitli ülkeler aktif biyolojik savaş programları başlattılar. Ancak bu ülkelerden büyük ölçekte biyolojik silah kullanan tek ülke Japonya olmuştur. ABD programı, Başkan Nixon'ın Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ni imzalamasına kadar devam etmiş, Sovyetler Birliği’nin ise savaştan sonra dahi biyolojik savaş programına devam etmiştir. Bu program 1980'lerde yaklaşık elli tesisten oluşuyordu ve 60.000 kişiyi istihdam ediyordu. Başkan Yeltsin, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, 1992 yılında biyolojik silah faaliyetlerini durdurmuştur [4].
Amerika'da, biyolojik silah araştırma programı II. Dünya Savaşı yıllarında bu tür silahlara karşı koymak amacıyla başladı [4,5]. Rusya I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın biyolojik silah kullanmasından sonra bu silahları üreten ikinci ülke olarak görünmektedir ve bu amaçla geniş çaplı bir program uyguladılar. Ancak Rusya’nın bu silahları saldırı amacıyla kullandığına dair veri bulunmamaktadır. II. Dünya Savaşı’nda, Almanların biyolojik silahlarla saldırmasından korkan İngilizler biyolojik silah konusunda çalışmalara başladı. Ancak bu çalışmaların devam edip etmediği hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır [5]. Bilinen bilgilere göre II. Dünya Savaşı’nda Naziler biyolojik silah üretmedi ve kullanmadılar [4]. Ancak, Japonlar İkinci Dünya Savaşı sırasında biyolojik silah geliştirmek için geniş çaplı bir program uyguladılar ve sonunda buradan elde ettikleri biyolojik silahları Çin'i fethetmek amacıyla kullandılar [6].
ALMANYA’NIN BİYOLOJİK SAVAŞ PROGRAMI
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Alman bilim insanlarının mikropların ve hastalık yapıcı özelliklerini keşfetmeleri Birinci Dünya Savaşı’nda biyolojik silahların ilk defa üretilmesi ve kulanılmasına da neden oldu. Bu amaçla Robert Koch (1843-1910), antrax (şarbon) hastalığının etkenini (1876), Friedrich Löffler (1852-1915) ve Wilhelm Schütz (1839-1920) Bacillus mallei adını verdikleri ruam etkenini ilk kez tanımlamışlardır (1882) [2]. Alman bilim insanlarının yaptıkları bu keşifler ruam ve antrax basillerinden biyolojik silahların üretilmesinin yolunu açtı. Almanlar Birinci Dünya Savaşı’nda bu etkenleri kullanarak geliştirdikleri biyolojik silahları ABD, Arjantin ve Avrupa’da yürüttükleri bir sabotaj programında kullandılar [2]. Ancak II. Dünya Savaşı ve sonrasında Almanya’nın bir biyolojik savaş programı olduğuna dair bilgi, veri ve iddia bulunmamaktadır. Günümüzde de Almanya’nın bir biyolojik savaş programı bulunduğuna dair veri yoktur.
JAPON BİYOLOJİK SAVAŞ PROGRAMI
Japon biyolojik savaş programının kurucusu Shiro Ishii, bu tür silahların Japonya'nın savaş gücünü artırmak için önemli olduğunu düşünüyordu. Araştırmalarına 1930'da Tokyo Ordu Tıp Fakültesi'nde başladı ve daha sonra II. Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın biyolojik silah programının başkanı oldu [6]. Program en gelişmiş döneminde 5.000'den fazla kişiyi istihdam etti ve 26 merkezinden sadece birinde yılda 600 kadar esir insan üzerinde yapılan deneylerde öldürdü. Japonlar esirler ve siviller üzerinde en az 25 farklı hastalığa neden olan biyolojik silah ajanlarını test ettiler. Savaş sırasında Japon ordusu, kolera ve tifüs salgınlarını incelemek için Çin köylerindeki 1.000'den fazla su kuyusunu enfekte etti. Japon uçakları Çin şehirlerine veba bulaşmış pireleri attı veya bunları pirinç tarlalarına ve yollara sabotajcılar aracılığıyla dağıttı. Sebep oldukları salgınların bir kısmı yıllarca sürdü ve Japonların teslim olmasından çok sonra bile 1947'de 30.000'den fazla insanın ölümüne neden oldu [6]. Ishii'nin birlikleri biyolojik silahların bazılarını Sovyet ordusuna karşı da kullandı [6]. Savaştan sonra Sovyetler Birliği, Japon biyolojik savaş araştırmacılarının bir kısmını savaş suçlarından dolayı mahkûm etti. Ancak ABD, insan deneyleri hakkında bilgi karşılığında tüm araştırmacılara özgürlük verdi. Bu şekilde, savaş suçluları normal vatandaşlar haline geldi ve bazıları ilaç şirketi bile kurdu. Ishii'nin halefi Masaji Kitano, savaş sonrası yapmış olduğu bu insan deneyleri hakkında araştırma makaleleri bile yayınladı. Ancak Çin'deki (Mançurya) deneylerden bahsederken 'insan' kelimesini 'maymun' ile değiştirdi [6].
ABD BİYOLOJİK SAVAŞ PROGRAMI
Bazı ABD'li bilim insanları Japonya’nın üretmiş olduğu bilgilerin önemli olduğunu düşünse de, bu bilgilerin ABD’nin biyolojik savaş projelerine katkısının olmadığı varsayılıyor. Bunun yanında ABD ve müttefiklerine karşı biyolojik savaş kullanma olasılığından endişe duyan ABD Savaş Bakanı Henry Stimson, 1941'de Ulusal Araştırma Konseyi/Ulusal Bilimler Akademisi'nden biyolojik savaşın tüm aşamalarını araştırmasını istemiştir. Görevlendirilen bilim insanları, biyolojik silahların kullanılabilme ihtimallerinin olduğu sonucuna vardı ve bu konuda savunma için uygun adımların atılması gerektiğini belirtti.
Bu amaçla, 1943'te Maryland, Fort Detrick'te biyolojik savaş ajanları üzerinde çalışmalar başladı [7]. Bu konudaki ana çaba, biyolojik silahlarla yapılabilecek bir saldırıya karşı koyma yeteneğinin geliştirilmesine odaklanmıştı. Bu kapsamdaki çalışmalar küçük ölçekli çalışmalardı. Ancak 1945'e kadar 5.000'den fazla kişiyi istihdam şekilde çalışmaların boyutu değişti. ABD programının ana unsuru II. Dünya Savaşı sırasında biyolojik silahların üretilmesi konusunda elde edilen önemli gelişmeye dayanıyordu. Bu gelişme sayesinde biyolojik silahların ıslak veya kuru küçük parçacık boyutunda aerosol (uçucu–solunabilen) yayılabilen formunu geliştirilebiliyordu [8]. Bu amaçlarla savaştan kısa bir süre sonra, ABD ordusu ürettiği biyolojik ajanlar ile açık hava deneylerine başladı. Bu deneylerde deney hayvanlarını, insan gönüllüleri ve sivilleri hem patojenik (hastalık yapabilen) hem de patojenik olmayan (hastalık yapmayan) mikroorganizmalara (biyolojik ajan) maruz bıraktı [5,9]. Biolojik silahlara maruz kalmayı test edebilmek amacıyla donanma gemilerinden bırakılan bir bakteri Virginia ve San Francisco kıyılarında 800.000 kişiyi enfekte edildi ve çalışmanın sonuçları değerlendirildi. Bakteriyel aerosoller (bakterilerin solunabilen toz halleri) otobüs terminalleri ve havaalanları da dahil olmak üzere 200'den fazla yere yayıldı. En kötü test, 1966'da biyolojik silah ajanlarının büyük bir şehirde yayılmasını incelemek için New York metro sistemini hastalık yapmayan bir bakteri olan Bacillus globigii ile kirletilmesiydi [10,11].
Ancak ABD programının sadece koruma amaçlı olmadığı, saldırı amacıyla da biyolojik silah üretiği de bilinmektedir [12]. Bu amaçla 1950'de, Kore Savaşı'na hazırlık amacıyla! buğday pası bir ajan olarak üretidi. Bakteriyel ajanlar için ilk üretim tesisi Arkansas'taki Pine Bluff Arsenal'de açıldı ve Brucella suis (bulaşıcı bakteriyel ajan) üretimi 1954'te başladı ve sonunda aylık 650 tonluk bir üretime ulaşıldı. Program 1950-1960 yılları arasında daha da genişletildi ve bu dönemde yaklaşık 3400 kişiyi ve çok sayıda biyolojik silah ajanını kapsamaktaydı. Bu amaçla kullanılan biyolojik ajanlar; Bacillus anthracis, Francisella tularensis, Brucella suis, Coxiella burnetti, Venezuela at ensefaliti virüsü, sarı humma, botulismus toksini, stafilokok enterotoksin ve anti-bitkisel etkenler Pyricularia oryzae ve Puccinia graminis ti [8].
Başkan Nixon, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ni 1972'de imzaladı ve var olan tesislerin yalnızca biyolojik savunma çalışmaları için kullanılması yönünde karar aldı. Bunun birkaç nedeni vardı; bunlardan biri, ABD'nin biyolojik silahları daha fazla geliştirmek istememesiydi; çünkü kolay ulaşılabilen ve edinilebilir olan bu teknolojiyi diğer ülkelerin de edinme riski vardı. Bir diğer önemli neden ise biyolojik silahları yasaklayan bir sözleşmenin oluşturulması ve herkesin kullanabileceği bu teknolojinin kontrol altına alınabilmesi için ilerleme kaydetmekti [8]. Bununla birlikte Biyolojik Silahlar Sözleşmesi biyolojik silahlar üzerinde araştırma yapmayı da yasaklamaktadır. Ancak sözleşmede bu durumu kontrol edecek hükümler ve yöntemler bulunmamaktadır. Kontrol ve önleme mekanizmalarının olmaması çalışmaların devam etmesi ihtimallerini ortaya koymaktadır.
SOVYET/RUS BİYOLOJİK SAVAŞ PROGRAMI
Sovyet biyolojik savaş programı 1920'lerin ortalarında başlatıldı. 1930-40 yılları arasında Vlasikha'daki Kızıl Ordu Bakteriyoloji Enstitüsü'nde gazlı kangren, tetanos, botulizm ve veba ile ilgili araştırmalar yürütüldü [13]. Rusya II. Dünya Savaşı sırasında tifüsü biyolojik silah ajanı olarak geliştirdi. Japon biyolojik silah programının bazı üyelerinin Sovyetler Birliği tarafından yakalanması, bu insanlardan biyolojik silahlarla ilgili yeni bilgiler edinme ihtimalini düşündürmektedir. Bunun yanında bakterilerin çok miktarda üretilmesini sağlayan fermantasyon teknolojisi ve ekipmanı Almanya'da ele geçirildi ve Sovyetler Birliği'ne getirildi [8]. Ancak Sovyetler Birliği II. Dünya Savaşı’ndan sonra da bu konudaki çalışmalarına devam etti. Bu amaçla 1950'lerde yeni biyolojik silah araştırma ve üretim tesisleri inşa etti. Kore Savaşı sırasında, ABD tarafından Sovyetler Birliği'ne karşı büyük ölçekte biyolojik silah kullanılma ihtimali karşı ülkenin çeşitli bölgelerine bu mücadeleyi yapabilecek enstitüler kurdu. Yerel laboratuvarlar ve saha ekipleri bu enstitülere bağlandı. Bu amaçla olabilecek herhangi bir biyolojik saldırının hızla araştırılması amaçlandı [14].
Sovyetler Birliği, 1975 yılında yürürlüğe giren Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ni imzalamış olmasına rağmen 1974 yılında çeşitli araştırma ve üretim merkezlerini içeren ve yaklaşık 50.000'den fazla kişiyi istihdam eden biyolojik savaş projesi Biopreparat'ı kurdu [15]. Burada tonlarca şarbon basili ve çiçek virüsü üretip stokladılar. Veba da dahil olmak üzere çoklu ilaca dirençli bakteriler geliştirdiler. İnsanlığın karşılaştığı en ölümcül patojenlerden biri olan hemorajik ateş virüsleri üzerinde çalıştılar. Virolog Nikolai Ustinov, kendisine ölümcül Marburg virüsünü enjekte ettikten sonra öldüğünde, meslektaşları, virüsü vücudundan tekrar izole ettiler. 1979'da Sovyet gizli polisi, şimdiki Rusya'nın Yekaterinburg kentindeki Sverdlovsk'ta çıkan bir şarbon salgınının biyolojik silah çalışmaları yapan bir tesiste tıkanmış bir hava filtresinin çıkarıldığı ancak yerine yenisinin takılmasının unurtulması nedeniyle sızan bakterilerin neden olduğu bir biyolojik silah fabrikasındaki kazasından kaynaklandığı ortaya çıktı [15,16].
Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte bu programların çoğu durduruldu ve araştırma merkezleri terk edildi veya sivil kullanıma açıldı. Yine de, hiç kimse Rusların bugün ne üzerinde çalıştığını ve ürettikleri silahlara ne olduğununu gerçekten bilmiyor. Batılı güvenlik uzmanları şimdi bazı biyolojik silah stoklarının imha edilmemiş olabileceği ihtimallerini düşünmektedir [15,17].
IRAK BİYOLOJİK SAVAŞ PROGRAMI
Yakın tarihde rastlanan ve pek çoğu ABD iddalarından oluşan ve bu nedenle var olduğu söylenen Irak biyolojik savaş programı iddialara göre, 1974'te El Hazen'de başlatıldı. Yine ABD’nin bu iddalarına göre çalışılan etkenler Clostridium botulinum, Bacillus sporları ve influenza virüsüydü. Bu program hakkında net bilgiler olmamasına rağmen sorumlu tutulan kişiler net olmayan nedenlerle hapse atıldı. Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu (UNSCOM) bilgilerine göre program, İngiltere'den mikrobiyoloji alanında doktorası olan Dr. Taha'nın liderliğinde 1979'da başlatıldı. Ancak, onun UNSCOM'a sadece sembolik bir başkan olarak sunulduğu ve programın gerçek başkanının hala bilinmediği yönünde spekülasyonlar var. AL Muthanna'daki araştırma, 1986'da aflatoksin, trikotesen mikotoksinleri ve risin'i içerecek şekilde genişletildi. 1990'da program ile, virüsleri ve diğer etkenleri genetik mühendisliğini kullanılarak daha da genişletildiği iddiaları yapıldı. Yaklaşık 30 etkenin olası kullanım için bir şekilde geliştirildiği iddia ediliyor. Irak istihbaratına göre, Körfez Savaşı'na hazırlık amacıyla füzelere ve havadan atılan bombalara aflatoksin, botulinum ve şarbon organizmaları yerleştirilmiş, ancak kullanılmamıştır. 1998'de başlayan 10 yıllık gözetimin ardından, biyolojik savaş programı ve devam eden faaliyet olasılığı hakkında hâlâ cevaplanmamış birçok soru bulunmaktadır [14].
DÜNYA ÇAPINDA BİYOLOJİK SAVAŞ PROGRAMLARI
Bu verilere ek olarak, 10-12 devletin şu anda biyolojik silah edinmeye çalıştığına dair işaretler var ve bu değerlendirmeler çoğunlukla ABD'den gelen istihbarat bilgilerine dayanıyor. Örneğin Irak, Kuzey Kore, İsrail, İran, Suriye, Sudan ve Libya. Bir diğer husus ise bu tür programları teşvik etmek için teknoloji geliştirmelerinin güçlü itici gücü ve gelecekteki potansiyel askeri kötüye kullanım için yeni riskler yaratmasıdır (Tablo-1) [11,18].
Güney Afrika'da da 1980'de başlatılan ve 1993 civarında sona eren bir BW programı vardı. Bu, Bacillus anthracis, Vibrio cholerae ve Clostridium türlerinin incelendiği sınırlı bir gizli programdı. Sadece az miktarda ajan üretildi ve büyük ölçekli bir silah kullanılmadı. Şarbon bireysel suikastlar için, kolera ise Namibya'da ve muhtemelen diğer bölgelerde özgürlük savaşçılarına yönelik saldırılar sırasında su kaynaklarını kirletmek için kullanıldı (7).
BİYOLOJİK SİLAHLARIN BİYOTERÖR AMACIYLA KULLANILMASI
Devlet destekli biyolojik savaş programlarının yanı sıra, bireyler ve hükümet dışı gruplar da potansiyel olarak tehlikeli mikroorganizmalara erişim sağladılar. Bir dini tarikatın yerel seçimlere müdahale etmek için salata barlarında Salmonella yayarak tüm toplumu zehirlemeye çalıştı [17,19]. Kendi arazisinde bir hastane işleten tarikat, bakteri suşunu ticari bir tedarikçiden temin etti. Benzer şekilde, bir laboratuvar teknisyeni, Amerikan Doku Kültürü Koleksiyonu'ndan veba bakterisini ele geçirmeye çalıştı ve ancak prosedürün çok uzun sürdüğünden şikayet ettikten sonra keşfedildi [20]. Bu örnekler, yeterli kararlılığa sahip organize grupların veya bireylerin tehlikeli biyolojik ajanlar elde edebileceğini açıkça göstermektedir. 1995 yılında Japonya'da Aum Shinrikyo tarikatı Tokyo metrosunda Sarin gazı kullanarak 12 tren yolcusunu öldürdü ve 5.000'den fazla kişiyi yaraladı [20]. Bu saldırılardan önce, tarikat şehirde şarbon bakterisini birkaç kez dağıtmaya çalışmış ancak başarılı olamamıştı [11,21]. 2001 yılında ABD'de gerçekleşen şarbon saldırılarının henüz kimliği belirlenememiş suçluları beş kişinin ölümüne yol açmıştır [11,17,21].
Tarihte gerçekleşmiş bazı biyolojik silah ve biyoterör olayları vardır. Bunun yanında ülkelerin biyolojik silah programları ile ilgili iddiaların birçoğu, daha sonra yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Irak örneğinde olduğu gibi, bu iddalar ya propaganda ya da savaş bahanesi olarak kullanıldı. Bu tür yanlış iddiaların etkilerine örnek olarak, İngilizlerin II. Dünya Savaşı'ndan önce Almanların biyolojik silahlarının metro sistemlerinde yayılmalarını test etmek için deneyler yaptıklarına dair doğru olmayan bir İngiliz raporunun varlığı Porton Down ve Gruinard Adası'nda İngilizlerin şarbon üzerine araştırmalar yapmalarına neden olmuştur [5,11].
Biyolojik silahlarla ilgili komplo teorileri ve iddalar her zaman var olmuştur. Olmaya da devam edecek gibi görünmektedir. Bu durumun ana sebebi ülkelerin birbirini yıpratma ve savaş bahanesi olrak kullanmalarıdır. Kore Savaşı sırasında Çinliler, Kuzey Koreliler ve Sovyetler Birliği, ABD'yi biyolojik silah kullanmakla suçladılar. Günümüzde bunun bir savaş propagandası olduğu ortaya çıkmıştır [22].
Bunun yanında bazı bakteri ya da virüslerin biyolojik silah amacıyla üretildiğine dair çok fazla komplo teorisi ve iddia da bulunmakltadır. Bunların en başta geleni COVID-19 ve HIV'in biyolojik bir silah olduğudur. Kime sorduğunuza bağlı olarak, KGB veya CIA bilim insanları HIV'i sırasıyla ABD'ye zarar vermek veya Küba'yı istikrarsızlaştırmak için geliştirdiler. COVID-19 virüsünün de Çin’de yapılan laboratuvar çalışmalarından sızdığı iddia edilmektedir. Tersine, 1997'de Küba, ABD'yi bir bitki patojeni yaymakla suçlayarak Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'nin 5. Maddesi uyarınca resmi olarak şikayette bulunan ilk ülke oldu [11]. Benzer şekilde ABD, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden Fidel Castro ve Frederik Lumumba'yı öldürmek için biyolojik ajanlar araştırdığı da idda edildi [17].
Güvenlik açısından biyolojik silahları edinmek, üretmek günümüzde yasaklanmış olsa da biyolojik ajanların kolay temin edilmeleri, üretilmeleri/silah haline dönüştürülebilir olmaları büyük bir risktir. Bu nedenle biyolojik ajanların saklandığı bankaların/merkezlerin bir ülkede var olması biyolojik savaş açısından önemli bir potansiyeldir. Dünyada bütün biyolojik silah ajanlarını birleşmiş milletler kararlarıyla barındırabilen iki ülke vardır: ABD ve Rusya. Bunların yanında Silah Kontrol Birliği tarafından hazırlanan bir raporda günümüzde biyolojik silahlarla ilgili iddialar ve gelişmeler raporlanmıştır. Bu raporda biyolojik silahlarara sahip veya geçmişte sahip olduğu düşünülen devletlerin ve mevcut durumlarının bir listesi bulunmaktadır. Bazı devletler resmi olarak biyolojik silah programları ilan ederken, bazı devletler tarafından konu ile ilgili iddialarda bulunulmuştur. 2024 Kasım ayı itibariyle biyolojik silah programlarına ilişkin hem resmi beyanlar hem de resmi olmayan iddialar Tablo-1’de sunulmaktadır [23].
Biyolojik silahların çok geniş kitleler üzerinde oluşabilecek yıkıcı etkileri savaş anında olabileceği gibi savaşlardan yıllarca sonra da etkilerinin olması muhtemeldir. Bu tür silahların bir kez kullanılması durumunda ya da üretimi sırasında kazara olabilecek sızıntıların canlılar üzerinde teleafisi mümkün olmayan ve uzun yıllar sürebilecek etkileri olabilir.
Bu tür silahlar direkt insanları etkileyebileceği gibi evcil hayvanlar ve vahşi yaşamdaki hayvanlar üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecek niteliklerdedir. Bu tür savaş ajanlarının insan–hayvan, insan–insan gibi canlılar arasında bulaş döngüsüne girmesi etkenlerin daha tehlikeli hale gelmesine neden olabilir. Bahsedilen nedenlerle bu tür silahların AR-GE’si, üretilmesi ve kullanımının sıkı kontrol altına alınması son derece önemli bir husustur.
BİYOLOJİK SİLAHLAR
ÇİN
Devlet Beyanı: Çin, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi yükümlülüklerine uyduğunu ve hiçbir zaman aktif bir biyolojik savaş programının bulunmadığını beyan etmektedir.
İddialar: Amerika Birleşik Devletleri'ne göre, Çin'in biyolojik silah faaliyetleri kapsamlıdır ve 1993 tarihli bir Dışişleri Bakanlığı Uygunluk Raporu, Çin'in biyolojik silah sözleşmelerine katılmasından sonra da faaliyetlerin devam ettiğini iddia etmiştir. 2024 tarihli Dışişleri Bakanlığı Silahların Kontrolü, Yayılmasının Önlenmesi ve Silahsızlanma Anlaşmaları ve Taahhütlerine Uygunluk Raporu, Çin'in "çift kullanımlı deniz toksinleriyle ilgili askeri araştırmalar da dahil olmak üzere askeri amaçlı toksinlerin geliştirilmesi de dahil olmak üzere potansiyel biyolojik silah uygulamaları" içeren biyolojik araştırmalar yürüttüğünü göstermektedir.
KÜBA
Devlet Beyanı: Küba, biyolojik silah araştırma çabalarını reddediyor.
İddialar: 2003 tarihli Dışişleri Bakanlığı Uygunluk Raporu, Küba'nın "en azından sınırlı bir biyolojik savaş araştırma ve geliştirme çabası" olduğunu belirtmiştir. 2010 tarihli raporda, "mevcut bilgilerin, Küba'nın raporlama dönemindeki faaliyetlerinin Biyolojik Silahlar Sözleşmesi tarafından yasaklanan faaliyetleri içermediği" iddia edilmiştir. 2024 tarihli raporda ise Küba'nın Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’ne uyumuyla ilgili herhangi bir sorundan bahsedilmemiştir. Biyolojik silah programlarına ilişkin iddialar Kübalı firariler tarafından ortaya atılmıştı.
Diğer bilgiler: Küba'nın nispeten ileri düzeyde biyoteknoloji endüstriyel yeteneği vardır.
MISIR
Devlet Beyanı: 1970 yılında Cumhurbaşkanı Sedat'ın biyolojik silah kabiliyetine işaret eden muğlak bir açıklama yaptığı bildirilmişti, ancak Mısır resmi olarak biyolojik silah stokunu beyan etmemişti. 2024 itibarıyla Mısır, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne yalnızca imzacı oldu.
İddialar: Mısır'ın biyolojik silahlara sahip olduğuna dair çeşitli iddialar ortaya atıldı. Bazıları, Mısır'ın Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ni onaylama konusundaki isteksizliğinin, biyolojik silahlara sahip olduğunun bir göstergesi olduğunu savunuyor. ABD, Mısır'ın 1972 yılına kadar biyolojik silah stoku geliştirdiğini iddia etti. Dışişleri Bakanlığı'nın 2015 yılı uyumluluk raporunda, Mısır'ın son üç yıldır genetik mühendisliğini de içeren araştırma ve geliştirme faaliyetleri de dahil olmak üzere "biyoteknoloji altyapısını geliştirmeye devam ettiği" belirtilirken, 2014 yılı sonu itibarıyla "mevcut bilgilerin Mısır'ın Biyolojik Silahlar Sözleşmesinin tarafından yasaklanan faaliyetlerde bulunduğuna dair bir işaret içermediği" ifade edildi.
İRAN
Devlet açıklaması: İran, Biyolojik savaş'den açıkça vazgeçtiğini duyurdu.
İddialar: ABD Savunma İstihbarat Ajansı, 2008 yılında İran'ın biyolojik silah çabalarının "AR-GE çalışmalarının ötesine geçmiş olabileceğini ve İran'ın muhtemelen az miktarda biyolojik silah üretme kapasitesine sahip olduğunu, ancak silahlanma yeteneğinin sınırlı olabileceğini" iddia etti. 2024 uyumluluk raporunda ABD, "İran'ın saldırı amaçlı biyolojik ajanlar ve toksinler üzerinde araştırma ve geliştirme yapma niyetinden vazgeçmediğini" iddia etti.
IRAK
Devlet Beyanı: Irak, 1990'ların başı ve ortalarında biyolojik silah test ettiğini ve stokladığını kabul etti. Bu stokların, 2003 işgalinden önce, 1991 Körfez Savaşı'nın ardından BM Özel Komisyonu tarafından imha edildiği anlaşılıyor. 2005 yılında, bir araştırma heyeti olan Irak Araştırma Grubu, Irak'ın saldırı amaçlı Biyolojik silah programının 1996 yılında terk edildiği sonucuna vardı.
İSRAİL
Devlet Beyanı: İsrail, biyolojik silah kabiliyetleri veya programları konusunda çok az bilgi verdi. 2024 itibarıyla İsrail, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne yalnızca imzacı olarak imza atmaya devam ediyor.
İddialar: İsrail'in geçmişte saldırgan bir biyolojik silah programına sahip olduğuna dair bir inanış var. Ancak bunun hala geçerli olup olmadığı belirsiz.
LİBYA
Devlet Beyanı: Libya, Aralık 2003'te biyolojik silah programını sonlandıracağını duyurdu.
İddialar: 1982-2003 yılları arasında Libya'da biyolojik silah programı olduğuna dair çok sayıda iddia ortaya atıldı, ancak daha sonraki incelemelerde bu iddiaları destekleyecek herhangi bir kanıt bulunamadı.
K. KORE
İddialar: Güney Kore, 2022 tarihli Milli Savunma Bakanlığı Beyaz Bülteni’nde, "şarbon, çiçek hastalığı ve bubonik veba dahil olmak üzere biyolojik silahları üretme yeteneğine sahip olduğu" iddiasında bulundu. ABD, 2024 uyum raporunda Kuzey Kore'nin Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne uymadığını değerlendirerek, “ulusal düzeyde saldırgan bir biyolojik silah programı sürdürdüğünü" belirtti.
RUSYA
Devlet beyanı: Ocak 1992'de Boris Yeltsin, Sovyetler Birliği'nin 1970-980 yılları arasında Biyolojik Silahlar Sözleşmesi yükümlülüklerine aykırı olarak kapsamlı ve saldırgan bir biyolojik silah programı sürdürdüğünü kabul etti. O zamandan beri Rusya, prensip olarak Biyolojik Silahlar Sözleşmesi gereklerini yerine getirme ve biyolojik silahların imha etme taahhüdünü dile getirmektedir.
İddialar: Sovyetler Birliği'nin biyolojik silah programı, silah haline getirilmiş tularemi, tifüs, Q humması, çiçek hastalığı, veba, şarbon, Venezuela at ensefaliti, ruam, bruselloz ve Marburg hastalıklarının etkenlerini içeriyordu. ABD, Rusya'nın Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne uyumu konusundaki belirsizlik nedeniyle endişelerini dile getirmektedir. 2010 tarihli ABD, Dışişleri Bakanlığı Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne uyum raporu, Rusya'nın biyolojik araştırma faaliyetlerine devam ettiğini dile getirmektedir. Raporda, Rusya'nın sözleşmenin 1. Maddesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği belirsiz olduğu vurgulanmaktadır. 2017 raporunda, "Rusya'nın 1992'den bu yana sunduğu yıllık güven artırıcı önelmler başvuru belgeleri Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'nin 2. Maddesi'nin öngördüğü daha önce üretmiş olduğu biyolojik silahların imhası veya barışçıl amaçlara yönlendirilip yönlendirilmediğini tatmin edici bir şekilde belgelememiştir" denilmektedir. ABD, 2024 yılı uyumluluk raporunda, "Rusya Federasyonu'nun saldırgan bir biyolojik silah programı sürdürdüğü ve Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'nin I. ve II. Maddeleri kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği" iddasını sürdürmektedir.
SURİYE
Devlet beyanı: Temmuz 2012'de Suriye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, ülkenin biyolojik savaş malzemelerine sahip olduğunu doğruladı, ancak o dönemde kapsamı hakkında çok az şey biliniyordu. 14 Temmuz 2014'te Suriye, saflaştırılmış risin üretim tesisleri ve stoklarının varlığını açıkladı, ancak bu tesislerin 2017 ve sonrasında da varlığını sürdürüp sürdürmediği hakkında çok az şey biliniyor. 2024 itibarıyla Suriye, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne yalnızca imzacı taraf olarak kaldı.
ABD
Devlet Beyanı: ABD, 1969 yılında tek taraflı olarak saldırgan biyolojik silah programından vazgeçti. 1971 ile 1973 yılları arasında tüm saldırgan biyolojik silajhlarını imha etti. Şu anda biyolojik savunma programının bir parçası olarak araştırma yürütüyor.
İddialar: Rusya hükümetinin Ağustos 2010'da yayınladığı bir uyum raporuna göre, ABD, Dünya Sağlık Örgütü tarafından yasaklanan çiçek hastalığı üzerinde araştırma yürütüyor. Ayrıca 2020 yılında Rusya ve Çin yakınlarındaki ABD tarafından finanse edilen bir dizi laboratuvarda, (Gürcistan'ın Tiflis kentindeki Richard G. Lugar Halk Sağlığı Araştırma Merkezi'nde) biyolojik silah araştırması yapmakla suçladı; ABD Savunma Bakanlığı ise bu iddiayı reddetti
KAYNAKLAR
[1] Kabil E. Biyolojik Silah Ajansı Olarak Kemirgenler. Glob Savun Derg 2024; 5: 35–44
[2] Kabil E. I. Dünya Savaşı’nda Silah Olarak Kullanılan Hastalık; Ruam. Glob Savun Derg 2022; 3: 42–47
[3] Wheelis M. Biological and Toxin Weapons: Research, Development and Use from the Middle Ages to 1945 (eds Geissler, E. & Moon, J.E.v.C.). Oxford Univ. Press,: Oxford Üniversitesi Yayınları; 1999: 35–62
[4] Geissler E. Biyolojik ve Toksin Silahlar: Orta Çağ’dan 1945’e Kadar Araştırma, Geliştirme ve Kullanım. Oxford; New York; 1999
[5] Regis E. Read a sample: “THE BIOLOGY OF DOOM: America’s Secret Germ Warfare Project”. A.B.D: Holt Paperbacks; 2000
[6] Harris S. Japanese biological warfare research on humans: a case study of microbiology and ethics. Ann N Y Acad Sci 1992; 666: 21–52. doi:10.1111/j.1749-6632.1992.tb38021.x
[7] Covert N. Cutting edge, a history of Fort Detrick. Fort Detrick, Md.: The Headquarters; 1993
[8] Leitenberg M. Biological Weapons in the Twentieth Century: A Review and Analysis. Crit Rev Microbiol 2001; 27: 267–320. doi:10.1080/20014091096774
[9] Cole L.A. Clouds of Secrecy: The Army’s Germ Warfare Tests Over Populated Areas. Savage, Md: Rowman & Littlefield Publishers; 1990
[10] Read „Toxicologic Assessment of the Army’s Zinc Cadmium Sulfide Dispersion Tests“ at NAP.edu.
[11] Leitenberg M. Biological weapons in the twentieth century: a review and analysis. Crit Rev Microbiol 2001; 27: 267–320. doi:10.1080/20014091096774
[12] Bernstein B.J. The birth of the U.S. biological-warfare program. Sci Am 1987; 256: 116–121. doi:10.1038/scientificamerican0687-116
[13] Domaradskij I.V., Orent W. The Memoirs of an Inconvenient Man: Revelations About Biological Weapons Research in the Soviet Union. Crit Rev Microbiol 2001; 27: 239–266. doi:10.1080/20014091096765
[14] Roffey R., Tegnell A., Elgh F. Biological warfare in a historical perspective. Clin Microbiol Infect 2002; 8: 450–454. doi:10.1046/j.1469-0691.2002.00501.x
[15] Alibek K., Handelman S. Biohazard. Random House. New York, NY: Delta; 2000
[16] Meselson M., Guillemin J., Hugh-Jones M., et al. The Sverdlovsk anthrax outbreak of 1979. Science 1994; 266: 1202–1208. doi:10.1126/science.7973702
[17] Miller J., Broad W.J., Engelberg S. Germs: Biological Weapons and America’s Secret War. Simon and Schuster; 2012
[18] Zilinskas R.A. Iraq’s biological weapons. The past as future? JAMA 1997; 278: 418–424
[19] Török T.J., Tauxe R.V., Wise R.P., et al. A large community outbreak of salmonellosis caused by intentional contamination of restaurant salad bars. JAMA 1997; 278: 389–395. doi:10.1001/jama.1997.03550050051033
[20] Cole L.A. The specter of biological weapons. Sci Am 1996; 275: 60–65. doi:10.1038/scientificamerican1296-60
[21] Atlas R.M. Bioterrorism before and after September 11. Crit Rev Microbiol 2001; 27: 355–379. doi:10.1080/20014091096783
[22] Moon J.E. Biological warfare allegations: the Korean War case. Ann N Y Acad Sci 1992; 666: 53–83. doi:10.1111/j.1749-6632.1992.tb38022.x
[23] Chemical and Biological Weapons Status at a Glance.