`
Küresel İklim Değişikliğinin Avrupa, Orta Doğu ve Türkiye'nin Ulusal Güvenliğine Etkileri

Küresel İklim Değişikliğinin Avrupa, Orta Doğu ve Türkiye'nin Ulusal Güvenliğine Etkileri

TÜRKIYE, ORTA DOĞU VE AVRUPA ÖRNEKLERI, IKLIM DEĞIŞIKLIĞININ SADECE EKOLOJIK DEĞIL, AYNI ZAMANDA STRATEJIK BIR MESELE OLDUĞUNU GÖSTERIYOR. SU KAYNAKLARI ÜZERINDEKI BASKI, TARIMSAL ÜRETIMIN AZALMASI, ENERJI ARZ GÜVENLIĞININ ZAYIFLAMASI VE SINIR AŞAN GÖÇ HAREKETLERI, ULUSAL GÜVENLIK STRATEJILERININ MERKEZINE YERLEŞMIŞ DURUMDADIR.

İklim Değişikliği: 21. Yüzyılın Tehdit Çarpanı

Güvenlik kavramı, artık sadece devletler arası savaşlarla sınırlı değil, çok daha karmaşık ve çok boyutlu hale gelmiştir. Bu dönüşümün merkezinde, çevresel, ekonomik ve politik sonuçlarıyla öne çıkan iklim değişikliği yer alıyor. İklim değişikliği tek başına bir savaş nedeni olmamakla birlikte, mevcut gerilimleri artırarak ve tüm bölgelerde kaynaklar üzerindeki baskıyı yükselterek bir “tehdit çarpanı” rolü oynamaktadır (Tablo 1). Kuraklık, su ve gıda kıtlığına yol açarken, bu kıtlık ekonomik istikrarsızlık ve toplumsal huzursuzluğu besleyerek jeopolitik gerilimlere zemin hazırlamaktadır.

Tablo 1: İklim Değişikliğinin Güvenlik Sektörlerine Bölgesel Etkileri

Türkiye, Orta Doğu ve Avrupa örnekleri, iklim değişikliğinin sadece ekolojik değil, aynı zamanda stratejik bir mesele olduğunu gösteriyor. Su kaynakları üzerindeki baskı, tarımsal üretimin azalması, enerji arz güvenliğinin zayıflaması ve sınır aşan göç hareketleri, ulusal güvenlik stratejilerinin merkezine yerleşmiş durumdadır. Bu riskler, yalnızca sivilleri değil, askeri altyapıyı ve operasyonel hazırlığı da doğrudan etkilemektedir.


1. Tehditlerin Kökeni: Kaynak Güvenliğine Etkiler

1.1. Su Güvenliği ve Kıtlık Kaynaklı Gerilimler

İklim değişikliği, içme suyu, tarımsal sulama ve hidroelektrik üretimi için hayati önemdeki tatlı su kaynaklarını doğrudan etkileyerek küresel ölçekte su güvenliğini tehdit ediyor. Bu durum, suyun sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir güç unsuru haline gelmesine yol açıyor.

Dicle–Fırat Havzası Örneği: Türkiye, Dicle–Fırat gibi sınır aşan nehirlere sahip bir ülke olarak su kaynaklarının kontrolünü elinde bulundurmaktadır. Yukarı havzadaki Türkiye’nin su üzerindeki doğal kontrolü, aşağı havzadaki Suriye ve Irak için stratejik bir kırılganlık yaratmaktadır. Türkiye’de artan kuraklık su seviyelerini düşürdükçe, bu durum komşu ülkelerle diplomatik ilişkilerde gerilime neden olabiliyor. 2021 yılında Fırat Nehri’ndeki su seviyesinin azalması, Suriye ve Irak’ta elektrik üretimini olumsuz etkilemiş ve tarımsal sulama sorunları yaratmıştır. Bu durum, “su diplomasisi” kavramını dış politikanın merkezine taşımıştır. Orta Doğu, dünyanın en yoğun su stresi yaşayan bölgesi olup azalan yağışlar ve yükselen sıcaklıklar zaten kırılgan olan bölgesel dengeleri daha da zorlamaktadır.

1.2. Gıda Güvenliği ve Tarımsal İstikrarsızlık

İklim değişikliği, düzensiz yağış rejimleri ve sıcaklık dalgalanmaları nedeniyle tarımı doğrudan tehdit ederek gıda güvenliğini sarsmaktadır. Bu durum, hem ürün verimini düşürmekte hem de kırsal geçim kaynaklarını riske atmaktadır.

Türkiye’deki Tarım Sektörü: Türkiye’de tarım, düzensiz yağışlar ve sıcaklık artışları nedeniyle oldukça kırılgan durumdadır. Tahminlere göre, ürün veriminde 2080 yılına kadar %5–20 arasında kayıplar yaşanabilir. Bu düşüş, gıda fiyatlarını yükseltirken Türkiye’nin gıda ihracat kapasitesini de zayıflatabilir. Tarihsel olarak gıda fiyatlarındaki ani yükselişler toplumsal isyanların tetikleyicisi olmuştur; Arap Baharı bunun en çarpıcı örneğidir. Bu tablo, “toprak savaşları”ndan “gıda isyanları”na geçişi işaret etmektedir.

1.3. Enerji Güvenliği ve Dönüşüm Riskleri

İklim değişikliği, enerji sektörünü hem mevcut altyapıyı tehdit ederek hem de yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde yeni güvenlik riskleri yaratarak etkiliyor. Türkiye’nin hidroelektrik ve termik santrallere bağımlılığı, su kaynaklarındaki dalgalanmalara karşı kırılganlığı artırmaktadır.

2021 Kuraklığı Örneği: 2021’de Türkiye’de yaşanan şiddetli kuraklık, hidroelektrik üretimini %20’nin üzerinde düşürerek elektrik arzında açık oluşmasına neden oldu ve ithalatı artırmak zorunda bıraktı. Bu durum, enerji güvenliğinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeostratejik bir mesele olduğunu gösterdi. Ayrıca akıllı şebekeler ve IoT tabanlı enerji sistemleri, siber saldırılar için yeni hedefler haline gelerek enerji güvenliğini daha karmaşık hale getirmiştir.


2. Jeopolitik ve Sosyo-Ekonomik Güvenlik Etkileri

2.1. Uluslararası İlişkiler ve Jeostratejik Değişimler

İklim değişikliği, kaynaklara erişimi değiştirerek bölgesel anlaşmazlıkları şiddetlendiriyor ve güç dengelerini yeniden tanımlıyor. Türkiye’nin Avrupa ve Orta Doğu arasındaki stratejik konumu bu tabloda kritik hale geliyor.

Suriye ve İklim Göçü: Suriye’de 2006–2010 yılları arasındaki şiddetli kuraklık, tarımın çökmesine ve kırsal kesimden kentlere yoğun bir göç dalgasının başlamasına neden oldu. Bu sosyo-ekonomik baskı, iç savaşı tetikleyen faktörlerden biri olarak gösterilmektedir. Türkiye, bu sürecin ardından milyonlarca göçmeni kabul ederek jeopolitik yükü doğrudan üstlenmiştir. Bu durum, sınır güvenliği ve istihbarat birimlerinin iklim kaynaklı göç hareketlerini önceden öngörmesi gerektiğini göstermektedir.

2.2. Ekonomik ve Finansal İstikrarın Bozulması

İklim değişikliği, özellikle tarım, turizm ve enerji gibi iklime duyarlı sektörlere bağımlı olan ekonomileri sarsmaktadır.

2021 Orman Yangınları Örneği: 2021 yazında Akdeniz ve Ege’de yaşanan büyük orman yangınları, sadece çevreye değil, turizm gelirlerine de ağır darbe vurdu. Antalya ve Muğla’daki otellerde rezervasyon iptalleri arttı, tarımsal üretim kayıpları bölge ekonomisini sarstı. Bu durum, döviz gelirlerindeki azalma üzerinden ekonomik dengeleri ve savunma sanayii yatırımlarını dolaylı olarak etkiledi. İklim kaynaklı ekonomik şoklar, devletleri askeri harcamaları kısmaya veya kamu hizmetlerinde aksamalara zorlayabilir.

2.3. Kentsel ve Altyapı Güvenliği

İklim değişikliği, sivil ve askeri altyapıyı doğrudan tehdit ediyor. Deniz seviyesinin yükselmesi, fırtınalar ve aşırı hava olayları, kıyı şehirlerini ve kritik ulaşım, enerji ve su sistemlerini baskı altına almaktadır.

İzmir ve İstanbul Limanları: İzmir Alsancak ve Aliağa limanlarında artan fırtına ve sel riski, hem ticari gemi trafiğini hem de askeri lojistiği kesintiye uğratma potansiyeline sahiptir. Benzer şekilde İstanbul’daki Haydarpaşa Limanı ve çevresi, aşırı yağış ve deniz seviyesindeki yükselme nedeniyle kritik altyapı kırılganlıklarıyla karşı karşıyadır. Bu durum, Türkiye’nin deniz ticareti ve askeri ikmal güvenliğini aynı anda etkileyebilecek bir tehdit tablosu ortaya koymaktadır.


3. Askerî Alanda Doğrudan Etkiler ve Zorluklar

3.1. Askerî Altyapı ve Operasyonel Hazırlık Üzerindeki Tehditler

İklim değişikliği, ordular için ikili bir zorluk yaratıyor: askerî altyapıyı tehdit etmek ve aynı zamanda afet müdahale yükünü artırmak. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarındaki hava ve deniz üsleri, deniz seviyesi yükselmesi, fırtına ve yangın riskleri nedeniyle yeniden değerlendirilmek zorundadır.

İncirlik Üssü ve Karadeniz: Adana’daki İncirlik Üssü, artan sıcak hava dalgaları nedeniyle enerji tüketimi ve operasyonel verimlilik açısından baskı altındadır. Karadeniz’deki bazı lojistik üsler ise sel ve heyelan tehdidi altındadır. 2021’de Batı Karadeniz’de yaşanan büyük sel felaketinde, askerî birliklerin müdahale kapasitesi doğrudan sınanmıştır. Bu örnekler, meteorolojik risklerin askerî hazırlık üzerinde ne kadar somut etkiler yaratabileceğini göstermektedir.

3.2. Afet Yönetimi ve Artan Askerî Yük

Ordular, artık sadece savaşan güç değil, aynı zamanda afetlere müdahale eden, insani yardım sağlayan ve toplumsal istikrarı destekleyen aktörler haline geliyor.

2021 Yangınları ve 2023 Depremleri: 2021’de Antalya ve Muğla’daki büyük yangınlarda, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) helikopterleri, çıkarma gemileri ve kara birlikleri doğrudan görev almıştır. 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde ise TSK, hem arama-kurtarma hem de lojistik destek için binlerce personel ve onlarca uçak/gemi görevlendirerek afet yönetiminde kritik bir rol üstlenmiştir. Bu durum, orduların kaynaklarını geleneksel savunma işlevlerinden uzaklaştırarak operasyonel gerginliği büyütmektedir.


4. Güvenlik ve İstikrar İçin Stratejik Önlemler

4.1. Ulusal Uyum ve Direnç Oluşturma Stratejileri

İklim değişikliği, ulusal güvenliğin merkezinde yer alan bir tehdit olduğu için ülkeler dirençli ve sürdürülebilir sistemler geliştirmek zorundadır. Akıllı şehir planlaması ve altyapı güçlendirme çalışmaları bu bağlamda doğrudan bir güvenlik yatırımıdır.

Savunma Sanayiinde Teknolojik Gelişim: TSK’nın İHA’ları afetlerde keşif ve arama-kurtarma için kullanılırken, TÜBİTAK’ın uydu projeleri meteorolojik izleme ve erken uyarı sağlıyor. ASELSAN ve HAVELSAN gibi firmaların geliştirdiği robotlar sahada uygulanmaya başlanmıştır. Bu teknolojiler, askerî kapasitenin aynı zamanda sivil güvenliğe de katkı sunduğunu göstermektedir.

4.2. Uluslararası ve Bölgesel İş Birliğinin Önemi

İklim değişikliği, sınır tanımayan bir tehdittir ve ancak uluslararası iş birliği ile yönetilebilir. Türkiye’nin güvenliği, bölgesel ve küresel iş birliğini güçlendirmesinden geçmektedir.

İklim Diplomasisi: İklim değişikliği, düşman ülkelerin bile ortak çıkarlar için yan yana gelmesini gerektiren yeni bir alanı, yani iklim diplomasisini gündeme taşımaktadır. NATO’nun 2021’de kabul ettiği İklim Güvenliği Gündemi, Türkiye’nin askerî planlamalarında iklim risklerini hesaba katmasını gerektirmektedir. Türkiye, Dicle–Fırat havzasındaki su diplomasisi ve AB’nin Yeşil Mutabakat süreci gibi konularda aktif rol oynayarak iklim diplomasisini dış politikasının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir.

4.3. Teknolojik Adaptasyon ve Siber Güvenlik Entegrasyonu

Su yönetimi, enerji dağıtımı ve acil durum hizmetleri gibi kritik altyapıların dijital teknolojilere bağımlı hale gelmesi, siber güvenlik açıklarını da beraberinde getiriyor. Bir hidroelektrik barajına yapılacak siber saldırı, sadece enerji kesintisine değil, aynı zamanda su yönetiminin çökmesine yol açarak uzun vadeli çevresel ve güvenlik riskleri doğurabilir. 2021’deki Colonial Pipeline’a yapılan siber saldırı, enerji güvenliğini sarsmış ve iklim değişikliğiyle artan baskıların siber tehditlerle birleştiğinde çifte kriz riski yarattığını açıkça ortaya koymuştur.


Sonuç: Güvenliğin Yeni Paradigması

İklim değişikliği, artık sadece çevresel bir mesele değil; küresel güvenliğin merkezinde yer alan çok katmanlı bir tehdit çarpanıdır. Su ve gıda kıtlığı, ekonomik istikrarsızlık, göç dalgaları, altyapı kırılganlıkları ve askerî operasyonel zorluklar, geleneksel güvenlik anlayışının sınırlarını aşan yeni riskler yaratmaktadır. Türkiye, stratejik konumu nedeniyle bu tehditlere karşı özellikle savunmasızdır.

Çözüm, güvenliği bütüncül bir çerçevede yeniden tanımlamaktan geçmektedir. Diplomasi, ekonomi, savunma ve çevre politikalarının ortaklaşa ele alındığı yeni bir model kaçınılmazdır. Çünkü iklim kaynaklı tehditler sınır tanımıyor ve ancak uluslararası iş birliği ve ortak dayanıklılıkla yönetilebiliyor. İklim değişikliği, geleceğin güvenlik mimarisini şekillendiren ana faktör olacaktır.

Kısacası, küresel iklim değişikliği artık yalnızca güvenliğin tamamlayıcı bir unsuru değil; doğrudan ulusal güvenliği etkileyen temel bir risk kaynağıdır. Türkiye’nin jeopolitik konumu, kırılgan ekosistemleri ve artan afet riski dikkate alındığında, bu küresel tehdidin ülkemiz üzerindeki yansımaları çok daha kritik bir boyut taşımaktadır. Bu nedenle, iklim değişikliğinin Türkiye’nin ulusal güvenliği üzerindeki etkileri mutlaka ayrıntılı biçimde incelenmeli ve yalnızca genel küresel raporlara dayanmak yerine, Türkiye’nin özgün koşullarına uygun kapsamlı stratejiler geliştirilmelidir.

Paylaş:
PROF. DR. MIKDAT KADIOĞLU
PROF. DR. MIKDAT KADIOĞLU

Mock Turtle: 'nine the next.

yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *